7 Kasım 2010 Pazar

IŞIK

-1-karanlık
gülümsemeyi özlemek, sevmeyi, sahiplenmeyi ve sevilmeyi.
ellerimin ucunda çakan kıvılcımı görebilmek.

gözlerimi kapattıktan sonra açamadım
düşüyorum. kaybolmayı istediğim için eski gülümsemeyi tatmak adına.

hiçbişey hatırlayamıyorum. eskiyi hatırlayabilmeyi istemek ne acı verici bir duygu.
elini uzatınca unuttuğum.


-2- ışık
bir ışığa dolandığımı hatırlıyorum sonra.
hala gözlerimi alamadığım,
karanlıktan kurtulamadığım
çekip te özgürlüğüne, koparamadığım bir yılkı.
beni hala yalnızlığa oynatan.
düştüğüm o yerde

bana sımsıkı sarılan bir ışıkla kapkaranlık bir tarafım hala.
düştüğüm yerin sonunda , bir tünelin ucundaki ışık.
düşmeye devam edersem ışık olurum
ya da o ışık ölür




9 Eylül 2010 Perşembe

O, herşey.



Çok kolay oldu. roman gibi biriktirdiğim anılarımın üzerinde

bin parçaya getirip te her birini bir nefeste üflemek.

Bir nefese o neden oldu.
daha doğrusu, bir nefeste çıktı son boğumdan.
haftasonu oturup içmek gibiydi güneş batınca O, saat 8 i geçince çanlar çalar ya birden.

Ömür sorgulandı. Kusurlar bulandı. İçildi ve Saatler O'na ayarlandı.
Tutamadım buz gibi soğukluğu. Yanmaya kararlıydım o saatten sonra çırılçıplak.

Bir dünya yaratıldı sandık. Sonra bir tohum bile bitmemişti ki ikimizin arasında...
Dikkatlice izledim onu. Sahip olunanı. Tanrıya inandırışını.
O döndü tanımaksızın. gözgöze geldik en şiddetli zamanında. Öldüm sandım. Yok olmak vardı .

Sonra O, alabildiğince uzaklara koşarcasına bir özgürlük istedi elleriyle. Bana şarkılar söyledi.

Ben onu sarıp sarmalarken kollarımda, zaten ona özgürlüğünü vermiştim.

9 eylül 2010 20:59

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Freddie Mercury.




1994 mart ayında çıkan bir dergide son günleri şu şekilde anlatılmış sanatçı;
"yarın ölsem gam yemem..gerçekten herşeyi yaptım!"

devasa yatağının üzerindeki beyaz satin çarşafın altına uzandı..önceden olduğu gibi rahat,barış ve gurur dolu gözler ile son kez dünyaya bakarak.. sahip olduğu iran kedileri üzücü ayrılışından birkaç saat önce beşiklerine yatırılmışlardı..

artık en vefakar dostları da bir kaç haftadır yoktu.
londra'da ki 8 yatak odalı dev köşkünde muhtemel son için her an hazırda bulunan doktorları kendisini beklerken,bayan mary austin onu gözyaşları arasında yanağından öperek dışarıya bakmasına yardımcı oldu..son klibi these are the days de ki tanınamıyacak halinden ve 1 gün önce aids olduğunu açıklamasının ardından dışarısı hayranları,yüzlerce gazeteci,tv kamerası ve ölümünü bekleyen bir dünya ile doluydu. ayrılışından sonra freddie'nin doktorlarından biri gorden atkinson hakkındaki ölüm raporunda uykuda rahat bir şekilde yaşama veda ettiğini yazmıştı..5 yıldır herkesten saklı tuttuğu aids hastalığından kaynaklanan bir çeşit zatürre nedeniyle ölmüştü. freddie'nin kahverengi gözleri kapanıyor yüzü gri bir reng alıyor ve müzik; tarihi boyuncaki en büyük kayıplarından birini vermeye hazırlanıyordu.

mercury bu olanların hiçbirinin farkında değildi.son 2 gündür yemek yiyemiyor,zar zor konuşup görebiliyordu.oraya öylece uzanmıştı,bir ölüden çok az farkı olan bir beden gibi..
etrafındaki güzel antikaların,japon yapımı boyama sanat eserlerinin,yıllar önce binlerce paund vererek aldığı fransız tarihi eserlerinin farkında değildi.hayranlarından gelmiş milyonlarca kardpostal,mektup ve ya sanat aşkını yansıtan yüzlerce kolleksiyonunda farkında değildi..sözcüsü roxy meade e zorlukla yazdırdığı yazı masanın üstünde duruyordu ve onunda farkında değildi..

açıklama aynen şöyleydi;
" hiv testimin pozitif çıktığını dolayısıyla aids olduğumu açıklamayı dilerim.bu bilgiyi uzun bir süredir etrafımdan saklı tutmanın yararlı olacağına karar vermiştim.ne var ki aniden tüm dünyadaki hayranlarımın ve arkadaşlarımın doğruyu bilmesinin zamanın geldiğini hissettim. umarım herkes..doktorlarım ve tüm dünya bu berbat hastalık ile savaşmamda bana yardımcı olacak" açıklamadan sonra mercury'nin arkadaşları ve ebeveynleri jer, bomi bulsara bile biraz daha zamanının olduğuna inanıyorlardı.fakat son çok süratli gelmişti.

24 kasım 1991 pazar günü öğleden sonra saat 7 de freddie mercury'nin hayatı son bulmuş ve müzik dünyası artık çok daha dar ve çok daha soğuk bir mekan haline gelmişti.geceye doğru ölüm haberi tüm dünyaya yakın arkadaşı dave clark
tarafından açıklandı. " freddie mercury, bu akşam evinde huzurlu ve sessiz bir şekilde yaşama veda etti.ölüm sebebi aids'e bağlı pheumonia zatürre olarak saptandı.lider solist mutlu bir şekilde aramızdan ayrıldı ve ölmeden önce hiçbirşey söylemedi..sadece uyudu ,biliyorum ki buradan daha iyi bir yere gitti." ölümünden birkaç hafta öncesine kadar freddie pheumonia'nın yol açtığı görme engeli ile mücadele ediyordu. artık elton john, kenny everett, queen üyeleri dostlarının son ziyaretine gitmişlerdi. bir tek mary austin hergün evine uğruyordu.

mary;freddie'nin 70'ler de hayatına girmiş ve gerçek anlamda sevebildiği tek kişi olmuştu.daha sonra ayrıldıklarında bile hala mükemmel iki dosttular..hatta birara; mary'nin evlendikten sonra doğurduğu küçük bebeğini freddie'nin kucağına alıp sevmesi gazete başlıklarını süslemişti..
"sonun geldiğini biliyordu" dedi mary göz yaşları arasında"fakat muazzam gururu yenilgiyi asla kabul etmiyordu ve hisleri sonuna kadar savaşmasına hüküm vermişti.son haftalarda inanılmaz acılar içerisindeydi.yemek bile yiğemiyordu,buna rağmen herhangi bir üzüntüsünün dahi olmadığını tekrar tekrar söyledi." "yatağının başından ayrılırken onu yanağından öptüm ve kendisini çok sevdiğimi söyledim..fakat freddie'nin bu haline bir daha asla şahit olmak istemiyordum" mercury'nin henüz 45 yaşında göçüp gitmesinden sonra londra'da ki evine dünyanın dörtbir yanında ki müzisyenler ve hayranları tarafından çicek,mesaj yağmuru başladı. grubun diğer elemanları roger taylor,brian may ve john deacon en iyi arkadaşlarını kaybettiklerini,onunla inanılmaz sihirli günler geçirdiklerini fakat freddie gibi biri ile çalıştıkları ve kendisi gibi yaşayıp yaşama veda ettiği için çok büyük bir gurur yaşadıklarını açıkladılar.

brian may, son günlerinde çok zayıflamıştı,bununla birlikte sürekli birşeyleri tamamlama çabası içerisindeydi.eski kliplerimizi videodan izliyor ve hataları bulup not ediyordu.ayrıca gücü olduğu sürece geceleri limuzin'i ile çıkıp dolaşırdı.normal marketlere ve alışveriş mekanlarına giderek aniden bir hayranının karşısına çıkar onlara tarifsiz şaşkınlıklar yaşatırdı.insanlara sürpriz yapmayı severdi.." ölümünden birkaç hafta sonra noel günlerinde bohemian rhapsody piyasaya tekrar sürüldü..ve listelere değiştirilmeden 2.defa giren tek şarkı olarak tarihe geçti..tüm zamanların en büyük satışlarından birini yaptı,akabinde hasılat aids'e karşı savaşan yardım kuruluşlarına devredildi. mercury londra'da ki evinden rolls royce'una konulmuş bir tabut içerisinde çıkarıldı..arkasında çiçeklerle bürünmüş 7 tane limuzin mercedes ile birlikte tüm dünya tarihin en büyük şov ve müzik adamını yolcu ediyordu.

freddie zerdüştlük
dinini benimsemişti.. zerduştluk dünyanın en eski ve özel dinlerinden biriydi.peygamberleri zatathustra tarafından kurulmuştu.dünya çapında 120.000 britanya'da ise sadece 6.000 üyesi vardı.hayatı 2 ruh arasında ki mücadelenin oluşturduğu bir kısır döngü olarak görürlerdi.spenta manya yaratıcı ruh..ve angra manya yıkıcı ruh..her zerduşt hayatlarını ölene kadar kendi kararları doğrultusunda yaşardı..ve gidecekleri yerler yine "cehennem ya da cennet" olarak ayrılır hayattaki eylemlerine göre. mercury'nin bedeni bu geleneklere göre sadece çok yakın dostları ve ailesinin bildiği bir yerde zerduşt dilince okunan dualar sonrasında yakılıp küllere dönüştürüldü.

müzik..utangaç bir sanat okulu öğrencisini,dünyanın en karizmatik rock yıldızına dönüştüren şey..şimdi ağlamaktaydı.. göz yaşları ile geçen bu günlerde,david bowie, u2 ,gary glitter gibi sanatçılardan anma kardları geldi.."freddie üzücü bir şekilde kaybedildi ,asla unutulmayacaksın" mary austin,freddie'nin en çok sevdiği çicek olan sarı güllerden oluşan bir demete bıraktığı not ile eski dostuna veda etti.."en derin ve özgün sevgim için.."dave clark'ın kardında ise"hayat ölümsüzdür dostum..senin gitmeden önce dünyaya bıraktığın etki de sonsuz ve daimi kalacaktır.." elton john'un pembe güller ile gönderdiği not çok anlamlıydı"tanrı ensonunda kare asını tamamladı dostum..elvis presley,janis joplin, john lennon ve sen...arkadaşım olduğun için teşekkürler..seni herzaman seveceğiz" şeklindeydi..boy george "sevgili freddie seni seviyorum"..

en dokunaklı olanı ise yaşamı boyunca kendisini sevmedikleri ve anlamadıkları idda edilen ebeveynleri jer,bomi bulsara'dan gelmişti.."sevdiğimiz bir tanecik oğlumuza..seni sonsuza kadar seveceğiz..annen ve baban.."
kendisinden nefret eden bulvar basını bile şok içerisindeydi..ve belki de ilk defa başlıklarında aleyhine olmayan şeyler yazılıydı..haftalarca son albümlerinde ki şarkılar irdelendi..son albümünde ki hitman şarkısını aids için yazdığı ortaya çıktı.. "hayatım boyunca kendi bildiğim gibi yaşadım..insanların bana karşı gösterdikleri tepkilere sürekli gülümseyerek karşılık vermeyi seçtim..ve pişman değilim.sadece kendim oldum..sadece ben.."

-freddie mercury-

15 Nisan 2010 Perşembe

Yeni yıl,Tanrı,şeytan,bira,blues ve belediye...‏

Evrenin ilk ve en büyük oyunu 'tanrı' ile 'şeytan' arasında oynandı.
Tanrı beyazlarla başladı, şeytan çoban matını icadetti ve kazandı.
Tanri bunu kaldıramadı, ne ilgisi varsa adem ve havva'yı cennetinden kovdu.

Aralarinda şöyle bir diyalog geçti muhtemelen:
" size şu elmayı yemeyin demedim mi?"

" nedir ki bir elma... yemişsek n'olmuş"
" yemeyin dedik yemişsiniz"
" şuradaki eleman yiyin dedi valla"
" hala duruyorsunuz, gidin dedim"
" iyi tamam gideriz, ama nereye gidelim?"
" tamam gidin ben şimdi dunya diye bişey yaratıyorum, tamam mı?"

Ve şeytan girer araya fısıltıyla:
" olum, eyvallah diyin süper ortam olacak açarız yetmişlik, beyaz peynir ve kavun da yaratılacak daha, Havva' da geliyo hem takiliriz"

Ve adem tanrıya döner ve der ki:
" havva'yı da alabilir miyim yanıma"
Ve tanrı der ki:
" çabuk gidin dedim"

Ve adem ne kadar eşyası varsa toplar ve bakar ki sadece bir kaç cd ve bir asma yaprağı var eşya olarak ve onlari alır ve şeytanla gözgöze gelir ve yola çıkar...
tanrı kararlıdır, ikinci bir raund daha oynanacaktir artik kaçınılmaz...
şeytan ise zaten şeytandır... aylak işsiz melek...

Yeni oyun daha kanlıdır ilkinden daha kıran kırana geçer... artık satranç tahtası 'cennet' yerine 'dünya' olmuştur ve oyuncular da adem'in çocukları habil ile kabil...

Adem'in iki oğlu olur, biri zamanin j. lopez'iyle digeri de cindy'siyle takıldı...
ilk başta dünyada her şey yolunda gidiyordu... oyunda da hamleler devam ediyordu...

Kabil diye bir oğlu vardır adem'in ve habil diye bir oğlu'da vardır...
ve tanrı hamlesini yapıp, kabil'e kardeşini öldürme emri verir...
ve tanri kabil'in aklını alır ve ona der ki "şu kardeşini öldür olum j.lo'ya yan gözle bakıyo..."
ve kabil dedi ki:
" saçmalama tanrım ya, bakmaz öyle"
ve tanrı dedi ki
" olum, gözlerimle gördüm, allah seni inandırsın yazılıyo eleman"
ve kabil dedi ki
" kralını tanımam, kardeş falan dinlemem çizerim, ama bak dooru söyle"
ve tanrı dedi ki
"valla bak"

Ve bunun üzerine kabil kardeşini öldürdü.
ve tanri onu lanetledi
ve onun soyundan gelenlerin alınlarına bir işaret koydu, bu şu demekti:
" kabil ve soyundan gelenler katildir sakın ola siz onlara güvenmeyin, onlarla ticaret yapmayın, eğer onlar allah bir derse ona bile inanmayin onlar varya iğrenç insanlardır"
kabil ve onunsoyundan gelenler hakkaten şaşırdılar...
kendi kendilerine ve az da olsa birbirlerine "neki şimdi bu" dediler...
ve musabaka devam etti.......

Yıllar geçti... kabil'in torunları ve onların torunları ve onların torunları, kuzenleri ve hala çocukları hep alınlarında bir işaretle doğdular. insanlar onlara kötü davrandı, lanetlenmiş bir ırktı... insanlar kısa boylu birisini onların arkasında emekleme pozisyonunda durdurup sonra onları ittiler ve onlardan bir kaçı geriye doğru kaykılınca arkadaki kısa boylu elemana takılıp düştüler ve çevredekiler çok güldüler...

Ama yıllar ve bunca acı bu kabil soyuna inanılmaz erdemler de verdi, bazi buluşlar yaptılar önce tekerleği sonra vodka-redbull'u buldular, fazla hırs yapmamayı ve 'cool' olmayı öğrendiler...
Diğer insanlar ki onlar habil'in soyundan geliyorlardı, çünkü başka şansları yoktu, yine de yok ben çeçenim ben inguşum ben mohawkım diyorlardı ama kabil'in torunu değilsen habil'in olmak zorundaydın yine de... sonra bu habil soyundan gelenler kabil soyuna lanet etmek yerine saygı duymaya başladılar...
çünkü o adamlar görece daha sıkıydılar habil soyundan kimi zaman, matematik problemi çözebiliyor, kızlara aşık olabiliyor, party yapabiliyor ve üstü açık arabalarla gezebiliyorlarken, habil'in tohumu tarla da patates yetiştiriyor idi ve bilirsiniz patates protein bakimindan iyi bir sebzemiz degildir. yine de tanri dedi ki:
"olum, takılıyo şu elemanlar, katletsenize onları"
ve şeytan da dedi ki:
"sizin eliniz armut mu topluyo, size vurana sizde vurun"
ve habil'in soyundan gelenler dedi ki:
"ama tanrım onların corvette'i var"
ve kabil'in soyundan gelenler dedi ki:
"ama onların notları hep yüksek bizimkinden"
ve tanrı dedi ki:
"cihad diye bişey yarattım, tamam mı"

Sonuçta din savaşları başladı, o bunu, bu onu öldürdü...


Dünya büyüktür olmasa da giderek genişler, iki farklı uygarlık canını dişine takar:
atlantis ve mu...
birbirini dövmek için ellerinden gelen bütün teknolojiyi kullanırlar....
biri habil soyundandır, diğeri işaretlidir...
biri beyaz taşlara sahiptir,diğeri koyu renklidir... bütün güçlerini harcarlar birbirlerini yoketmek için. yokederler de. tahtanın başında tanrı 'hassiktir' der. şeytan da 'uleyn, uleyn, gitti' der... Hakikaten gitmiştir ama şimdi yeni stratejiler zamanıdır... İnanılmaz iki uygarlık denizin dibine gömülmüştür ve dijital kameralı cep telefonlarını ve 'çaldırıp kapatma'yı keşfetmek için artık milyonlarca yıl geçmek zorundadır...
geçer de zaten,durur mu yıllar...

Atlantis, mu, cengiz han, napolyon, adını hatırlayamadığım rus çarı, mussolini, hitler, bush, britney spears o gün bugündür katliama devam ederler...
sırf alınlarında kabil işareti olanları yok etmek için, onlar da diğerlerini yoketmek için... aslında sadece tahtanın üzerinde, tanrı, yeni oyunda fille kaleyi değiştirmiştir...

Stratejik olarak siz yeşil renkleri seveceksiniz denilir, ve siz bir tane dikey çizgiyi başka bir yatay çizgiyle kesiştirip buna çiviler çakacaksınız, ve siz kızıl saçlı olmayan herkesi öldüreceksiniz, ve siz de kısa etekli kızlara kötü davranacaksınız...
Adem'in kemikleri sızlar, "bunların hepsi benim çocuklarım, delirmiş olmalılar" diye düşünür. havva daha sakindir, sanki o meşhur elmayı adem'e teklif etmemiş gibi "Tanrıya karşı geldiler, olacağı buydu işte, çoraplarını neden mezarın kuzey-batı köşesine attın" diye sitem eder... adem, havva'nın solucanlar tarafından yenmiş basenlerine bakarak " zayıflamışsın tatlım, saçlarının bu rengi de daha iyi olmuş" diyerek çoraplar yüzünden fırça yemeden ve konuyu daha fazla uzatmadan bir sigara hayal eder...


Yapılacak fazla bir şey yoktur... beyazlar siyahları, sarışınlar esmerleri, katolikler ortodoksları, efes içenler tuborg içenleri, arabeskçiler fantaazi müzikçileri, kovboylar kızılderilileri, uzunlar kısaları döver durur, bazen de onlar diğerlerini...

hepsi bir oyundur aslında...

bazıları bir diğerinin son dublesinin son yudumunu ister ve onlar son yudumu ikiye böler... bu da bambaşka bir oyundur...Yeni yılda az yara alıp, en az hasarla parkuru tamamlayalım...
farkında olalım...

11 Nisan 2010 Pazar

Yokum

merhaba, yokum
sen gittin ya, ben seni öldürdüm
su gibi hemde
adın gibi güldürdün.
tahtadan kurşunlarla girdin gönlüme
içimde barutlandın sonra,
çok büyük hevesle kütlelendik
sanki birşey hissettim
bir baktım ki sonra yokum.
Ö.se
10 Nisan 03:20

8 Nisan 2010 Perşembe

Philadelphia Deneyi

Philadelphia deneyi: gökkusagi projesi (project rainbow)

1930'lu yillarda amerikan hükümeti bilim adamlarindan gemilerin radarlarda görünmemesini saglayacak bir yöntem gelistirmelerini ister. baskanligini nikola tesla'nin yaptigi bir grup bilim adami, bu istegi gerçeklestirmek üzere ise koyulurlar…

yaklasik 10 yillik bir çalismanin sonunda proje deneme asamasina gelir. deneyde amerikan donanmasinda görevli küçük bir destroyer olan eldridge adli gemi kullanilacaktir… gemi, jeneratörler, vericiler, güç yükselticiler, modülasyon devreleri ve elektromanyetik alan olusturmaya yarayacak araç gereci içeren tonlarca ekipmanla donanir…


22 temmuz 1943'te saatler 09:00'i gösterirken elektromanyetik alan jeneratörleri çalistirilir. eldridge'in etrafini önce yesil bir duman kaplar. gemiyi bu dumanin ardinda görmek imkânsizlasir. alicilar geminin kuvvetli bir elektormanyetik alanla çevrelendigini göstermektedir. duman çekildiginde ise deneyin istenenden daha basarili oldugu anlasilir. çünkü eldridge sadece radarlardan degil, mürettebatiyla beraber "gözden de" kaybolmustur!

iste philadelphia deneyi'nin bir kaç kelime ile özeti bu…

amerikan hükümeti ve deniz kuvvetleri elbette ki böyle bir deneyin ya da projenin varligini asla kabul etmiyor. tüm bunlarin asılsız, hayal ürünü iddialar oldugunu savunuyor. ancak diger taraftan da görgü taniklarinin ifadeleri var. zaten deney hakkinda bilinenlerin çogu da bu taniklarin ifadelerinden saglanmis. simdi basa dönelim ve hikayemizin ayrintilarina bakalim. 1933 yilinda roosevelt abd'nin baskani oldu ve hemen ardindan eski dostu ve dünyanin sayili bilim adamlarindan nikola tesla'yi washington'a davet ederek ondan devlet adina bazi projeleri yürütüp yürütemeyecegini sordu. yanit olumluydu. baskan ona gökkusagi projesi seklinde bilinen projeden söz etti. tesla bu proje üzerinde çalismaya basladi. 1936'ya gelindiginde tesla önemli gelismeler kaydetmis, hatta insansiz bir gemiyi gözden kaybedip sonra da geri getirmeyi basarmisti. ancak yetkililerin deneyin insanli olarak yapilmasinda israr etmeleri ve tesla'nin da insanlara zarar gelmeden bu deneyin yapilmasinin olanaksiz oldugu noktasinda baslayan görüş ayriliklari sonunda tesla'nin son asamada projeden ayrilmasiyla sonuçlandi.


bundan sonra projenin idaresini dr. john von neumann devraldi. donanma, özellikle almanlara karsi bir an önce ezici üstünlük saglamak kaygisini tasiyordu. bu üstünlügü saglamanin ise görünmezlikten geçtigi düsünülüyordu. arzu edilen gemilerin "radarlara" görünmemesini saglamakti. fakat sonuç beklenenden çok farkli oldu. biraz sabirli olun, daha ikinci deneyi anlatmis degiliz…

Amerikan hükümeti için çalisan bilim adamlari arasinda dünyanin en büyük dahilerinden biri olarak gösterilen ve nazi almanyasindan kaçip abd'ye siginan Albert Einstein da vardi. philadelphia deneyi'nde en büyük katkilardan birinin einstein tarafindan saglandigi düsünülmekte.

özellikle Einstein'in "birlesik alan teorisi"nin deneyi basariya ulastiran faktör oldugu saniliyor. Einstein bu teorisini 1925-27 tarihleri arasinda prusya'da yayimlanan bir bilim dergisine göndermis ancak tamamlayamadigini düsünerek geri çekmis. Einstein'in ileriki yillarda teorisini tamamladigi, ancak bunun savas sirasi ve sonrasi hükümetlerce gizlenmis olabilecegi tahmin ediliyor. biz simdi gelelim ilk deneyin ayrintilarina. haziran 1943'te deney için seçilen uss eldridge'e elektromanyetik alan olusturucu donanim yüklendi ve gemi philadelphia deniz üssü açiklarinda deneye tabi tutuldu.

deney sirasinda yeni mürettebat da gemide bulunuyordu. deneye ticari bir gemi olan andrew furuseth'in mürettebati da taniklik etti. andrew furuseth'in özel bir yeri var, çünkü deney hakkinda bugün bilinenlerin çogunu bu gemide görev yapmis olan carlos allende'nin anlattiklarindan biliyoruz. (allende, 50'li yillarda ufo arastirmacisi morris jessup'a yazdigi mektuplarda yasadiklarini anlatmasaydi, belki de bu olaydan hiç haberimiz olmayacakti.

(ve küçük bir not daha: jessup 1959'da intihar etti. ne ilginç degil mi?)

22 temmuz 1943'te salterler kaldirildi. geminin gözden kaybolusuna kadar olanlari biliyorsunuz. ondan sonra olanlar da oldukça ilginç. 15 dakika sonra salterlerin indirilmesi emredildi. yesil duman yeniden belirdi ve duman çekilirken eldridge yavas yavas yeniden materyalize oldu. ancak bir seylerin ters gittigi hemen anlasilmisti. gemiye iletilen telsiz mesajlarina yanit gelmiyordu. gemiye çikildiginda mürettebatin hiç de iyi durumda olmadigi görüldü. bir çogu sinir krizleri içinde çirpiniyordu. en iyi durumdakiler hafiza kaybina ugramisti! donanma bu personeli topyekun emekliye sevk ederek gemiye yeni personel atadi. bilim adamlarina da sadece radar görünmezligi istediklerini, optik görünmezlige gerek olmadigini bildirdi. 28 ekim 1943'te ise eldridge üzerinde ikinci deney gerçeklestirildi. saatler 17:15'i gösterirken elektromanyetik jeneratörler yeniden çalistirildi. gemi bir kez daha hemen hemen tamamen görünmez oldu. sadece gövdesinin ana hatlari seçilebiliyordu. bir kaç saniye süresince isler yolunda gider gibiydi ki ansizin gözleri kör edebilecek kadar güçlü mavi bir isik patlamasi meydana geldi ve gemi gözlerden tümüyle kayboldu.

Şimdi duyduklariniza inanmayacaksiniz belki ama eldridge, bir kaç saniye sonra, 600 kilometre ötede, norfolk açiklarinda yeniden maddelesti. norfolk'ta bir kaç dakika boyunca görülür durumda kaldiktan sonra tekrar görünmez oldu ve saniyeler içinde philadelphia deniz üssü açiklarinda yeniden belirdi. mürettebatin tamami çok siddetli bir biçimde rahatsizlanmisti. bir kismi da kaybolmustu. hiç bir zaman bulunamadilar… bazilari aklini kaçirdi ama en ilginci 5 asker geminin metal gövdesi ile kaynasmisti! ikisinin elleri çelik gövdenin içine geçmisti. ellerini keserek adamlari kurtardilar ve yerine protez eller taktilar. sag kalan adamlar asla tam anlamiyla düzelemediler. akil sagliklarini kaybettikleri gerekçesiyle de ordudan uzaklastirildilar. elektronik kamuflaji gerçeklestirmeye çalisan bilim adamlari koca bir gemiyi, mürettebati ile birlikte isinlamis ve sonra da geri getirmislerdi. ancak, daha önce de belirttigimiz gibi abd hükümeti asla böyle bir deneyin yapildigini ya da projenin yürütüldügünü kabul etmedi.

donanmaya göre eldridge, sözü edilen tarihlerde philadelphia'da bile degildi. deneyin yapildigi günlere yakin bir tarihte, yine enteresan bir yerde, bermuda seytan üçgeni'nde egitim amaçli olarak bulundugu açiklandi. eldridge daha sonra yunanistan'a satildi ve 90'li yillara kadar da 'leon' adiyla hizmette kaldi. abd hükümetinin, konusunu deneyden alan "the philadelphia experiment" (1983) adli ingiliz yapimi filmin abd sinirlari içinde gösterilmesini yasaklamasi da isin bir baska boyutunu teskil etmekte…

yetkililer emi firmasina bir mektup göndererek söz konusu filmin abd'de gösterime sokulmasini istemediklerini bildirdiler. emi ise bunun için hükümetin bir mahkeme karari almalari gerektigini iletti abd'li yetkililere… karari çikarmak zor olmadi. daha sonra emi karsi bir karar çikartarak filmi "video klüplerde kiralanabilir" kategorisine sokmayi basardi. bazi iddialara göre de abd hükümeti 'görünmez gemi' hikayesini düsmani korkutmak için kendi uydurmustu…

ortada yanit bekleyen bir çok soru var: -donanma neden eldridge'i yunanistan'a satti? -satilan gemi gerçekten eldridge miydi? -öyle ise, su an gerçek eldridge gözlerden uzak bir yerlerde saklaniyor mu? -deneyde kullanilan gemi gerçekten eldrigde miydi yoksa adi degistirilmis bir baska gemi mi kullanilmisti? -abd hükümeti mi dogruyu söylüyor yoksa taniklar mi?.. bu sorularin yaniti henüz bilinmiyor… ama biryerlerde bir ates var ki bu denli dumana bogulmus ortalik…